
Zekatın ibadetinin bireysel ve toplumsal önemi, Zekatın bireysel ve toplumsal faydaları nelerdir?
Öncelikle zekât, kelime manasından da hareketle bir
temizlenmenin adıdır. Zekât veren, bir yönden malını kirlerinden arındırmakta diğer yönden de günahlarının affına vesile olacak bir yola girmiş olmaktadır. Zekâtı emrederken Allah (c.c.), 'Onların mallarından, kendilerini temizleyecek ve yüceltecek bir sadaka al' buyurarak bu noktalara dikkat çekerken, Peygamber Efendimiz de, 'Allah zekâtı, geride kalan mallarımızı temizlemek için farz kıldı.' diyerek aynı noktanın altını çizmektedir. Bu sebepledir ki Allah Rasûlü, kendi zatı ve yakın akrabalarına zekât ve sadaka almayı yasaklamıştır. Çünkü aynı zamanda zekât, günahların ortadan kalkması için bir sebep ve kefarettir. Diğer iyilik türleri ve ibadetler yanında zekâtı da sayan Yüce Mevla, bütün bunları, günahların affına birer vesile ve insanı cennete ulaştıracak unsurlar olarak anlatmaktadır.
Zekât, Allah'ın verdiği malı yine O'nun için ve O'nun istediği yere vermekle, kulu Allah'a yaklaştırmakta ve böylelikle O'nun rızasını kazanmaya vesile olmaktadır. Böyle bir hareket, rahmet kapılarının açılmasına sebep olur ve neticede eldeki mal, görünürde eksiliyor gibi gelse de aslında ilâhî bir bereketle kıymet kazanır. Zira, Rahman'ın kullarına merhametle muamele, rahmet kapılarının açılması için en büyük vesiledir. Birkaç yerinde Kur'ân, faizin malı küçülttüğünü anlatırken aksine zekât ve sadakanın ona bereket kattığını ve artışına sebep olduğunu vurgula¬makta, Peygamber Efendimiz de, 'Sadaka (Zekât), maldan hiçbir şey eksiltmez.' diyerek aynı noktaya dikkat çekmektedir. Yine, 'İnfak et ki, infaka mazhar olasın' şeklinde işin gerçek yönünü ortaya koyan Allah Rasûlü (aleyhissalatu vesselâm)'in şu sözleri oldukça dikkat çekicidir:
' En temizinden -ki Allah en temizini kabul eder- veren birisinin sadakasını (zekâtını) Rahman olan Allah alır. Bu bir hurma bile olsa, Rahman'ın eliyle öyle bereketlenir ki, Uhud dağından daha büyük olur. Aynen sizden biriniz, tayını veya deve yavrusunu nasıl büyütürse Allah da malı öylece çoğaltır.'
Ayrıca, ölümle sınırlı olan dünyada zaten elde durmayacak olan mal, zekâtı verilmekle ebedîyet kazanmakta ve kişinin ebedî geleceği için büyük bir yatırıma dönüşmektedir. Bir ayette konu, 'Allah, mü'minlerden canları ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır.' denilerek bu ebedîyete dikkat çekilmektedir. Zira Peygamber Efendimizin de belirttiği gibi maldan geriye kalan sadece yenilip bitirilen, giyinip eskitilen ve sadaka olarak dağıtılandan başkası değildir.
Zekât, kişiyi maddenin esiri olmaktan kurtardığı gibi, cimriliği öldüren önemli bir unsurdur. Bu ise, kulu Allah'a yaklaştıran cömertlik duygularının gelişmesi anlamına gelmektedir. Ahireti hatırlatması yönüyle insanın içindeki dünyada ebedî kalma vehmini yıkar ve onu, Rabbin hoşlandığı ulvî duygularla bütünleştirir. Zira insanda, ihtiyacı olsun veya olmasın bütün dünyaya talip olma ve onu elde etme hırsı vardır. Aynı zamanda bu, insanın gelişip büyümesiyle doğru orantılı artan bir özelliktir. Hadisin ifadesiyle böyle bir insan, bir vadi dolusu altını olsa ikincisini, iki vadi dolusuna malik olsa üçüncüsünü ister. Onun gözünü ancak toprak doldurur.
* Zekât, mülkiyette kuvvet dengesidir. Ne tamamen sâhibinin mülkiyetini giderir, ne de tamamen onun elinde bırakıp fakirlerin de onu edinmelerine mâni olur. Mülkiyeti belli ölçüler içinde fakir ile zengin arasında bölüştürür.
* Zekât, bir nevi sosyal güvenlik ve içtimaî sigortadır. İhtiyaç sahiplerine yardım etmek; fakir, miskin, borçlu, yolda kalmış yolcu gibi zayıf insanların elinden tutmak zekâtın hedefleri arasındadır. Ferdin şahsiyetini takviye eden, iktisaden güçlendiren, maddî ve mânevî imkânlarını geliştiren herşey cem'iyeti de kuvvetlendirir.
* Zekât, ihtiyaç sâhibi bütün sınıflara, bu sınıfların bedenî, ruhî, ahlâkî her türlü ihtiyaçlarına şâmil bir sigortadır. Modern sosyal sigorta fikrinin ilk temeli 1941 yılında atılmıştır. İngiltere ile A.B.D. temsilcileri 1941 yılında Atlantik andlaşması için toplanmışlar, bu toplantıda ferdler için sosyal sigorta teşkilâtının kurulmasını karara bağlamışlardır. Halbuki İslâmiyet bunu zekât müessesesi ile 1400 yıl önceden vaz'etmiştir.
* Zekât, toplumda zengin ile fakir arasındaki uçurumları, farklılaşmaları ortadan kaldırır. Sınıflar arası mesafeyi yaklaştırır ve orta sınıfın teşekkülünü sağlar. Toplumda orta halli vatandaşların artması, piyasada rahatlık meydana getirir. Mal sadece bir sınıfın inhisarında kalmaktan kurtularak fakirlerin de satın alma güçleri artar. Sırf zenginler değil, geniş bir halk kitlesi de cem'iyet içinde sıkılmadan zarurî ihtiyaçlarını te'min ederek yaşayabilme imkânına kavuşur.Malın sadece zenginler elinde dolaşan bir servet olması, âyet-i kerîmeyle yasaklanmıştır (el-Haşr, 7). Bu da zekât yoluyla te'min edilir.
* Zekât, paranın stok edilmesini önler, yatırıma yöneltir. Çünkü kârdan değil, ana paradan verildiği için, işletilmedikçe devamlı eksilecektir. Sâhibi de eksilmeyi önlemek için parayı yatırıma yöneltir, artırma yoluna gider.
* Zekât, sosyal dengeyi sağlar. Cenâb-ı Hak kulları yaratılış bakımından olduğu gibi, yaşayış ve maişet bakımından da farklı seviyede yaratmıştır. Kimi zengin, kimi fakir, kimi orta halli... Âyet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır:
"Allah rızkı vermekte bâzınızı bâzınıza üstün kıldı." (Nahl, 16/71)
Bütün insanların aynı seviyede gelir sâhibi olmaları imkânsızdır. Çünkü toplumda mes'uliyet ve enerji sarfı bakımından birbirinden çok farklı görevler vardır. Bu görevlerin ihmalinden doğacak zararlar, cem'iyeti felce uğratır. Bütün görevlerin ücreti aynı olsa, kimse ağır ve mes'uliyetli işe tâlib olmaz, hep hafifini tercih eder. Böylece ağır ve mes'uliyetli işler ihmale uğrayarak hayat nizamı bozulur.
Demek ki gelir ve geçim bakımından insanların farklı olması büyük bir zarurettir. Ne var ki, bu farklılığın büyük bir uçurum meydana getirmemesi için, arada bir irtibat ve köprü lâzımdır. İşte o köprü de zekâttır.
* Zekât toplumun ferdlerini birbirine kenetler. Zekât sosyal bir yardımlaşma olmak hasebiyle ferdleri birbirine kenetler. Zenginde fakire karşı sevgi, şefkat, merhamet duyguları gelişir. Fakirde ise zengine karşı itâat, hürmet, işinde titizlik hisleri inkişaf eder. Kıskançlık, düşmanlık, hased duyguları törpülenir, hattâ tamamen yok olur. Ne zengin fakire zulmeder ve onu minnet altında bırakır; ne de fakirde zengine karşı zillet ve esâret, kin ve adâvet duyguları teşekkül eder. Hadîs-i şerîfte buyurulmuştur:
"Kalbler, insanı iyilik yapanı sevmeye, kötülük yapanı da sevmemeye zorlar."
* Zekât, cem'iyete kinlenip hınçlanıp toplum düşmanları ile toplum huzurunu bozucularla işbirliği yapılmasını önler. Eğer zenginler fakirlerin ihtiyaçlarını gidermezlerse, şiddetli ihtiyaç ve geçim sıkıntısı, onları Müslümanlığa düşman kimselerin cebhesine katılmaya veya hırsızlık, yol kesme, adam öldürme gibi kötülükleri yapmaya sevkeder.
* Zekât, yatırıma açılan bir kapı ve büyük bir kalkınma hamlesidir. Zekâtın hem sosyal, hem de iktisadî yönü vardır. Bu bakımdan aynı zamanda bir kalkınma hamlesidir.
* Zengin - fakir tezadı, cem'iyetler var olalı beri açık veya gizli bir şekilde hüküm süren bir sınıf mücadelesini doğurmuştur. Tarihteki ihtilâller ve kanlı hareketler, hep bu mücadelenin, yani "senin var, benim yok" kavgasının birer şekilde zuhurudur. İslâmiyet bu ezelî mücadeleyi yatıştırmak üzere bir taraftan zekât, sadaka ve vakıf müesseselerini kurmuş; bir taraftan da, ferdlere sabır, kanaat ve kadere rıza ahlâk ve terbiyesi vermiştir. Bu terbiye ve ahlâk ile bezenmiş mü'minler arasında, ne servet gururu, ne de fakirlik kıskançlığı görülmüştür.
Zekât, islâm'ın köprüsüdür. Müslümanların birbirine yardımları, ancak zekât köprüsü üzerinden geçmekle yapılır. Zira yardım vasıtası, zekâttır. İnsanların hey'et-i içtimaiyesinde intizam ve âsâyişi te'min eden köprü, zekâttır. Âlem-i beşerde hayat-ı içtimaiyenin hayatı, muavenetten doğar. İnsanların terakkiyatına engel olan isyanlardan, ihtilâllerden, ihtilâflardan meydana gelen felâketlerin tiryâkı, ilâcı muavenettir. Evet, zekâtın vücûbu ve ribanın hürmetinde büyük bir hikmet, yüksek bir maslahat, geniş bir rahmet vardır. Evet, eğer tarihî bir nazarla sahîfe-i âleme bakacak olursan ve o sahifeyi lekelendiren beşerin mesâvisine, hatâlarına dikkat edersen, hey'et-i içtimaiyede görünen ihtilâller, fesadlar ve bütün ahlâk-ı rezîlenin iki kelimeden doğduğunu görürsün: Birisi:"Ben tok olayım da, başkası açlığından ölürse ölsün bana ne." İkincisi: "Sen zahmetler içinde boğul ki, ben ni'metler ve lezzetler içinde rahat edeyim."
Her şeyden önce bir çok ibadette olduğu gibi zekat ibadetininde yerine getirilmesinin nedeni Allah'ın emretmiş olmasıdır. yaptığımız pek çok ibadetin hem bireysel hem de topsulsal faydaları vardır. Cenabı Allah herşeyi hikmetle yaratır. fakat bizler ibadetlerimizi bu hiikmetler için yapmayız. İbadetleri sadece Allah emrettiği için yaparız. aksi taktirde ibadetimiiz ibadet olmaktan çıkar.zekatında hem toplumsal hem de bireysel faydaları vardır. Bu fayda ve hikmetler şunlardır.
Zekât, bizi cimrilikten korur. Zenginlerde şefkat ve merhamet duygusunu geliştiren zekat, sosyal bir ibadettir. Zekat sayesinde toplumda kıskançlıklar ortadan kalkar. Kendilerine yardım eden zenginlere karşı sevgi ve saygı duyguları taşırlar. Böylece toplumda birlik, beraberlik ve kardeşlik duyguları kuvvetlenmiş olur. Zekât nedeniyle paranın ve servetin belli kimselerin eli altında toplanması önlenerek, ekonomik denge ve adaletli paylaşım sağlanır.
Zekât alan insanlar, sıkıntılarını giderdikleri için mutlu olurlar. Herkesin mutlu olması, toplumu, dolaysıyla ülkeyi huzurlu kılar. Kısacası zekât, insana gönül zenginliği, şefkat, merhamet ve cömertlik gibi birtakım güzel duyguları kazandırır.
Dinimiz, toplumda yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik eden birçok esaslar getirmiştir. Allah’ın emri olan zekat, sosyal yardımlaşma sistemidir. Toplumsal dayanışma ve yardımlaşmayı sağlar.
Zekâtını veren zengin müslüman, Allah"a karşı şükür borcunu yerine getirmiş olur

